"Onu kapımın önüne bırakıp terk etmiştiniz." diye şansını denedi Silence.
O'Connor başını kaldırarak eğlendiğini gösteren bakışlarla yüzüne baktı. "Onu sana emaneten bırakmıştım."
"Neden?" diye fısıldadı Silence. "Neden ben?"
"Çünkü..." Elini indirdi. "Sen hayatımda gördüğüm en saf şeydin. Hala da öylesin, tatlım."
Silence işi bittiğinde köpeğe ciddi bir bakış attı. "Ne düşünüyorsunuz?"
"Bu," dedi Archie, "çok temiz bir köpek."
"Harry'den daha kesin olduğu kesin." diye araya girdi Bert.
"Yok canım," dedi Molly ağır ağır. "Köpeği yıkarken yaptığı banyoyu unutuyorsun."
İki hizmetçi kız kahkahalarla gülmeye başladı.
Harry sudan sırılsıklam olmuş yeleğini ağırbaşlılıkla düzeltmeye çalıştı.
"Lad'ın işi bitti sanırım." dedi Silence'a bakarak.
Silence evet anlamında başını salladı. "Pekala, artık sudan çıkabilirsin Lad."
Köpeğin bir daha uyarılmaya ihtiyacı yoktu. Büyük bir su dalgası eşliğinde küvetten çıkarak hemen silkindi ve mutfaktaki herkesi baştan aşağı ıslattı.
Hizmetçi kızlar çığlık attı, Bert bir küfür savurdu ve Archie ise tiksinerek yüzünü ekşitti.
"İşte oldu," dedi Harry neşeyle, "artık hepiniz en az benim kadar temizsiniz."
"Aşk dediğiniz şey nedir ki?"
Silence ona iyice yaklaştı. "Sizin hiçbir zaman sahip olamayacağınız bir şey. Hissetmeyi bile bilmediğiniz bir şey. Size acıyorum Mickey O'Connor çünkü ben gerçek aşkımı kaybetmiş olsam da, ona bir süreliğine sahip oldum. Siz ise aşkı asla tadamayacaksınız."
Bebek başını kaldırdı ve bağırdı. "Kötü!"
"Sizce günün birinde beni başka bir isimle çağırabilecek mi acaba?"
"Bilemiyorum, bu sizin Mary'den 'o' diye bahsetmekten vazgeçip geçmemenize de bağlı olabilir."
Silence sesinin kurbağa gibi çıkmasından korkarak boğazını temizledi. "Uyudu mu?"
Mickey sanki bir rüyadan uyanırcasına gözlerini kırptı ve bağını eğerek Mary Darling'e baktı. "Evet, sanırım uyudu. En azından yaygara koparmaktan vazgeçti."
Silence hissettiği büyük rahatlamayla gülümsedi. "Yaygara mı kopardı? Ah, harika!"
Mickey kaşını kaldırarak Silence'a bir bakış fırlattı. "Çocuğa bana eziyet etmeyi de mi öğrettiniz yoksa?"
"Ah, hayır!" dedi Silence telaşla, utandı. Ona gerçekten eziyet ettiğini mi düşünüyordu? Ne kadar saçma bir düşünce! "Şey, o kadar halsizdi ki. Eğer huysuzluk yapacak kadar kendine geldiyse, daha hissediyor olmalı diye düşündüm."
"Ah." Bebeğin başına neredeyse şefkat dolu gözlerle baktı "O zaman avazı çıktığı kadar bağırmaya başladığında sevincim katbekat artacak demektir.
"Öyle de olmalı."
"Sizin kadar bilgili olmayabilirim, sizin gibi sürekli değişen sevgililerim olmamıştır, kanunları ve toplumsal ahlak kurallarını da çiğnemiyor olabilirim ve bir nehir korsanının romantik hayatına sahip değilim belki ama bildiğim bir şey varsa, Mickey O'Connor, o da bütün çocuklarını seven bir anneye sahip olmayı hak ettikleridir. Ve çocuğunu gerçekten seven bir annenin onu korumak ve kurtarmak için her şeyi ama her şeyi yapacağını da biliyorum."
"Belki de annem beni gerçekten sevmemiştir." diye fısıldadı Mickey.
Silence'ın muhteşem gözleri aniden yaşlarla doldu. "Belki de öyledir. Yine de bu sevilmeyi hak etmediğiniz anlamına gelmez."
Mickey O'Connor'la konuşmuştu. Bir korsandan dileği olan biri olarak değil, bir insan olarak konuşmuştu. Bu basit eylem -konuşmak- her şeyi değiştirmişti. Silence artık onu sadece bir korsan olarak görmüyordu. O artık bir erkekti, yaşayan, nefes alan bir erkek. İncinebilen bir erkek. Çekici bulabileceği bir erkek.
"Kızarmış ördek sevmez misin?"
Mick daha başını kaldırmadan dudaklarının bir gülümsemeyle gerildiğini hissetti. "En sevdiğimdir."
Silence dudaklarını ıslattı. "O halde neden tabağındaki ördeğe onu yeniden doğrayabilmek için canlanmasını ister gibi bakıyorsun?"
"Yeni bir hırsızlık baskını yapmayı mı planlıyorsunuz?"
"Korsan baskını. Niçin sordun? Bir kılıcın ucunda kanlı ölümüme kavuşmamı mı ümit ediyorsun?"
"Aman tanrım, hayır! Böyle bir kaderi hiç kimse için dilemem."
"Benim için bile mi?"
"Özellikle senin için."
"Sevdiğin kocan için namusunu tehlikeye atan sen değil miydin? Kapının eşiğinde bulduğun bir bebek uğruna şeytanın kendisiyle bir arada yaşamayı kabul etmemiş miydin? Sen, Silence Hollingbrook, bütün meleklerden daha ilham verici birisin."
"Nereye gidiyorsun?" diye sordu Silence ona aceleyle yetişmeye çalışırken.
"Sürekli soru soruyor, öyle değil mi?" diye mırıldandı Michael bebeğe bakarak.
"Temperance'ın kollarına yığıldığımı nereden biliyorsun? Beni kapıya sen geçirmedin, o Harry'nin işiydi."
Michael suskunlaşmıştı. "Penceremden seni dürbünle takip ettim. Cesaretini ve ablanın bekleyen kollarına yığılışını izledim."
"Niçin?" diye fısıldadı. "Niçin beni izleyesin ki?"
"Niçin acını paylaşmayayım?"
Temperance dikkatle boğazını temizledi. "Pençelerinin arasında olmaktan keyif aldığını duydum."
"Winter dedikodu yaptı, öyle değil mi?" diye sordu Silence somurtarak.
Temperance'nin dudağının kenarı kıvrıldı. "Aslına bakarsan Asa'ydı. Hafiften yaşlanmaya yüz tutmş ve şoka uğramış, hassas bir kadın gibi davrandı."
Silence ergenleri tanırdı. Geçen yılın tamamını onlarla ilgilenmekle geçirmişti. Her ne kadar sert ve umursamaz olsalar da aynı zamanda son derece tatlı ve hassastılar. Yaramazlıkları yumuşak ve ve kendi bağımsızlıklarını zekice laflar ederek savunurlarken bile gözlerinde hep özür dleyen bir ifade vardı.
"Harry sana ne söylemek için gelmiş?" diye sordu Silence.
"Senin endişelenmeni gerektiren bir şey değildi."
"Endişelenmek istiyorsam ne olacak? Ya senin sorunlarını paylaşmak istiyorsam?"
Comments
Post a Comment