İyi geceler sevgili arkadaşlar. son günlerde biraz yoğun olduğum için kitap yorumu yazmak için ancak bu zamanı bulabildim. Yoruma geçmeden önce ufak bir şey paylaşmak istiyorum.
Üniversiteyi kazandığımda bölümümü %100 İngilizce seçtim. Bu seçimi yapmamın asıl nedeni yorgunluktur. Çünkü çok sevdiğim herhangi bir yazarın bir kitabının çevrilmesi yıl veya yılları bulabiliyor. Özellikle o kitap tarihi aşk romanıysa daha da vahim bir durum.
Gelelim benim orijinal dilinden okuduğum kitaba. Anna Campbell, en sevdiğim yazarlar arasında yer alan bir isim. Şu ana kadar çıkan bütün kitaplarını gözüm kapalı almışımdır. Bu kitabını, bizde en son yayınlanan Yedi Gece isimli kitabından 1 sene sonrasında okudum. Bu kitabı bulmam da ilginç bir tesadüfle oldu.
Bir gün Julia Quinn'in resmi sitesini gezerken hikayelerinin Google Play aracılığı ile belli bir ücret karşılığında alınıp okunduğunu öğrendim. Sonra bir baktım çoğu yazarın kitabı da Google Play'de karşıma çıktı. Tabi İngilizce'mi de geliştirmek istediğim için oradan bir kitap aldım. Aldığım kitap da Anna'nın yazarlık hayatına başladığı bu kitabı oldu.
Kitaptan kısaca bahsedecek olursam: Soraya, Londra'nın en ünlü fahişesidir. En son Kylemore Dükü'nün metresi olmuştur. Anlaştıkları 1 senenin sonuna geldikleri için Soraya artık emekliye ayrılacak ve hayatına sakin bir yerde devam edecektir. Bu planlarından yalnızca yanında bulunan yardımcısının haber vardır.
Ancak Kylemore'un, Soraya hakkında çok başka planları vardır. Geçirdikleri 1 sene sonunda onu düşesi yapmaya karar verir. Onunla vakit geçirmekten zevk alsa da başka sebepler de vardır bu kararında. Bu konuyu konuşmak için Soraya'nın evine gider ve Soraya onu reddeder. Ertesi gün yine yanına gider ve Soraya'nın evden ayrıldığını öğrenir.
3 ay sonrasında Soraya taşrada huzurlu bir şekilde yaşamaktadır. Ancak bu huzur Kylemore'un onu bulup İskoçya'daki evine kaçırmasıyla son bulur. Sonraki günleri birbirleriyle inatlaşma ve tanıma çabalarıyla geçecektir.
Anna'yı okuyanlar bilir ki baş karakterlerin geçmişinde mutlaka kötü birkaç olay yaşanacaktır. Kylemore namı diğer Justin, okumuş olduğum Anna kitaplarında en acı çeken erkek karakterler sıralamamda ilk 3'e girmiş durumda.
Justin yapmış olduğu zorbalıklarla beni çok delirtti. Soraya'yı anlamamak için elinden geleni ardına koymadı. Sürekli baskı uyguladı kitap boyunca. Psikolojik sorunu olduğu bariz belli. Tabi bunda geçmişi fazlasıyla etkili. Yalnız Justin'in geçmişi empati kurulabilecek bir geçmiş değil maalesef çünkü onun yaşadığını, yaşamadan anlamak mümkün değil. Fazla spoilera kaçmadan şunu söyleyim. Justin'in ailesi gibi bir ailem olsa ben de kafayı yerdim.
Soraya, zamanında başka çaresi olmadığı için fahişeliği seçiyor fakat bence diğer fahişelere oranla daha şanslıydı. Çünkü ona sunulan seçenekte çoğu fahişenin sahip olamadığı şeylere sahipti.
Aşk kitabı olmasına rağmen psikolojik yönü daha ağır basan bir kitaptı. Sizi karakterleri anlama çabasına sokuyor.
Genel anlamda beğendiğim bir kitap oldu.
Puanım: 4/5
Comments
Post a Comment