Serserinin Öpücü kitabını yayınlamıştı o sıralar.
Kitap aslında bir nevi seri sayılabilir. Çünkü Claiming the Courtesan'da görülen Soraya ve Justin evli ve çocuklu olarak karşımıza çıkıyor. Soraya ile Olivia'nın yakın arkadaş oluduğunu öğreniyoruz kitapta.
Kitabın asıl konusuna gelirsem: Lord Erith namı diğer Julian, Viyana'daki işinden izne çıkmıştır. Londra'ya asıl geliş amacı bazı kişilerle ilişkilerini düzeltmek olsa da kendine geçici bir metres de bulmak ister. Katıldığı davette Olivia isminde bir fahişeyle tanışır. Oliva, Soraya evlendiği için şimdilerin gözde fahişesidir. Onu görür görmez etkilenen Julian, Olivia'dan metresi olmasını ister. Olivia kabul etse de içinden bunun son işi olacağını, sonrasında emekliye ayrılacağını düşünür.
Önceki yorumda da dediğim gibi Anna acı çeken karakterler yaratmayı seviyor. Bu seferki hikayesinde bir fark var. Acıların en büyüğünü kadın yaşamış. Erkeğinki onun yanında bir sorun bile değil. Olivia, Anna'nın en güçlü kadın kahramanı. Geçmişinde gerçekten zorlu bir hayat mücadelesi vermiş, bazı şeylerden vazgeçmek zorunda kalmış biri. Ayrıca ne istediğini bilen biri ve kitap boyunca onun istediklerini gerçekleştirmek için gösterdiği kararlılığa hayran kaldım.
Kitabı temmuzda alsam da bitireli birkaç gün oluyor. Sebeplerine gelirsem:
Elimde sürünen bir kitaptı. Julian'ı sevemedim ben. Kafasında sürekli bir şeyler kurguluyor. Geçmişinde acıklı bir durum olmasa da kendince bunalımlara sürüklemiş kendini. Olivia'yı sevdiğini söylese de aşkını göstermekte başarısızdı, onun istediği şeyleri gerçekleştirmekten acizdi. Tek isteği, kafasına ne zaman eserse Oliva'ya veya başka birine uğrayacak -başka bir metres değil kastım- ve onlar da onu sorgulamadan onun istediklerini yerine getirecekler.
Ayrıca İngilizce olduğu için ister istemez pek hızlı gitmedi kitap.
Toparlarsam, yazar bu sefer aşkı güzel bir şekilde ele alamamış, kitap sırf Olivia hatırına okunur.
Puanım 3/5
Comments
Post a Comment