Aşk ve merhametle yumuşayıp; kibir ve gururla keskinleşen bir ruh, sıradan değildir.
Sivri dilli, güzel, gururlu ve kabul görmesi güç bir kadın...
Bir dükün gayrimeşru kardeşi ve aristokrat toplumun küçümsediği bir kadının kızı olan Beatrice Cunningham, her şeye rağmen hayata ve bu gösterişli hayatın sağladığı konfora sadakatle bağlıydı. Ancak onu kendi yapan hiçbir şeyden pişmanlık duymamasını sağlayan idealist yanını asla kaybetmemişti. Kalbini kıran belki de tek şey, sahip olamadığı fakat istemekten asla vazgeçmediği bir ayrıcalıktı. Onu iki kere reddetmiş bir adamın aşkı...
Kendisinden emin, güçlü, çekici ve elbette kabul görmekten uzak bir adam....
Carter Maximilian, iki yıl önce terk ettiği İngiltere’ye geri dönerken temiz bir sayfa açmış olduğunu söyleyebilirdi. Hatta geride bıraktığı vahşi topraklardan bu yana peşine takılan bela bile üzerinde durmaya değmez, küçük bir pürüzdü. Ta ki iki sene önce, son kez kalbini kırdığı kızla yeniden karşılaşana dek...
***********
HAFİF SPOILER İÇERİR!!!
Çok üzgünüm ama benim açımdan Güz Fırtınası ile başlayan düşüş Kış Nefesi kitabında da son sürat devam etti.
Baş kahramanımız Beatrice, Alexander'ın kardeşidir. Bense kitabı okurken şöyle bir durumdayım: "Alexander'ın kardeşi mi vardı yahu?" Artık önceki kitaptan nasıl kopmuşsam baş karakteri hiç çıkaramadım. Hatta ben bu kitabın Güz Fırtınası'nın devamı olduğunu bile bilmiyordum, o derece alakayı kesmişim :D Ve keşke kestiğimle kalsaymışım. :/
Beatrice'i nasıl tarif edebilirim emin değilim, davranışlarını pek anlamdıramadım. Soğuk desem değil, sıcak desem hiç değil. Bir yandan kendi kafasına göre düşüncelere dalıyor, benim ruhum özgür diye bağırınıyor; öbür yandan tam bir İngiliz leydisine dönüşüyor, özgürce davranan insanlara tepeden bakıyor, geçmişinde gördüğü kadınlara benzer kişiler görünce onlara tamamen soğuk ve anlayışsız davranıyor. "Ben cemiyet kurallarına çok bağlıyım, dilediği gibi davranan insanlara katlanamıyorum." gibi iç düşünceler okuyoruz kendisinden. Böyle bir karakter için dengesiz demem lazım ama o bile değil anacım. Ne olduğunu bulursanız bana da söyleyin :D
Geçmişinde erkeklerden nefret ediyor ama ana sebebini bilmenize rağmen nefretin kaynağı çok boş kalmış. Geçmişi insanlar tarafından hoş karşılanmadığı için onlara karşı soğuk ve alaycı davranıyor ama bu da çok havada kalan bir durum. Yani bu davranışlarının nedeni geçmişi değil de doğuştan gelen bir davranış biçimi olduğunu düşündürttü bana. Yazar bize aslında "O aslında öyle biri değil." diye vurgular yapıyor ama... Ih-ıh, ben inandırıcı bulmadım.
Ayrıca yine bu geçmişten dolayı sokaktaki kadınlara ve çocuklara yardım ediyor fakat bunun da onda yapay durduğu ve sırf mecburiyetten yaptığı bariz. Yukarıda da yazdığım gibi düşmüş kadınlara çok kibirli yaklaşıyor. Çocuklar deseniz oradan da kaybediyor. Zaten yeğeni ve kendi kanından olanlar dışında çocukları sevmediğini yazar da söylemiş. Bunu söylemesine rağmen araya Victoria ve Edward'ı sokuşturması Beatrice'i kendisiyle çeliştirmiş.
Yine de kitabın sonunda Beatrice'nin bunu itiraf etmesini -hatta kafasına dank etmesini- hiç beklemiyordum. Herhalde Rita da "Ben ne komplike bir karakter yarattım." diyerek bu açıklamayla durumu kurtarmaya çalışmış.
Carter da bir değişikti. Beatrice'den senelerce yaş farkından ve kardeşinden dolayı kaçtığı söyleniyor ama sebepler kesinlikle bunlar değildi. Nedenini inanın ben de bilmiyorum. Sadece o da Beatrice gibi komplike diyebilirim.
Diğer çiftimiz Jane-Alexander da ayrı hikaye. Alexander'ı zaten sevmemiştim, aynı hislerim devam ediyor. Jane karakterine önceki kitapta az da olsa ısınmıştım ama bunda baya soğudum. Konuşmaları kitap boyunca çok anlamsız geldi.
Ha kitapta sevdiğim şeyler yok muydu, vardı. En önemlisi kesinlikle sayfa sayısıydı. 368 sayfa bu tarz kitaplar için çok uygundur. En fazla 400-410 sayfa bu tür için -hatta sırf romantik tarzda olan bütün kitaplar için- yeterlidir. Mavi rengini ve kış mevsimini sevdiğimden olsa gerek bu kapağı öncekinden daha fazla sevdim.
Carina ve Beatrice'in sözde evleneceği Lord kitabı güzelleştiren karakterlerdi. İkisinin de bu türde çokça gördüğümüz klişeleri yapmaması artı puan kaptı ki Rita'nın klişeleri ters çevirmesini Kalbin Ateşi'nde çok güzel bir şekilde görmüştüm.
Hatırladığım kadarıyla Rita o dönemler sadece Güz Fırtınası'nı yazıp yeni bir hikayeye geçecekti, kitabı seri yapmayı düşünmüyordu. Sonrasında okuyucular Beatrice'in de hikayesini istemişlerdi diye hatırlıyorum -bunu da şu an yazarken hatırladım :D - Sanırım Rita sevenlerini kırmak istemediği için bu kitabı çıkardı ama yazdığının pek içine sinmediği kitabın sayfa sayısından, kitap boyunca süren karakter boşluklarından ve çelişkilerinden çok belli. Yine de bir emek harcadığı ve okuyucularını mutlu etme isteği gözlerden kaçmıyor.
Bu seferkini nazar boncuğu olarak sayıyorum. Daha önce Rita'dan daha iyi hikayeler okuduğum için sıradaki kitabın gerçekten iyi olmasını diliyorum.
Puanım: 2/10
10 üzerinden 2 bayağı kötüymüş demek ki, erkeklerden nefret eden bir kadın ve kalbini kırdığı kadınla tekrar karşılaşan adam. Sanırım küllenen aşk yeniden alevlenecek:)))ayrıntılı, uzun eleştirin, incelemen için eline sağlık Belle'ciğim.
ReplyDelete:)
Ben bu ikisini hala çözemedim ne olduklarını :D Bu arada yeni Bücürük fotoğrafı güzelmiş :)
DeleteYazıyı okumadım spoiler var diye ama puanı okudum.Senin neden kitap okuyasın gelmediği belli fark ettim de son zamanlarda okuduğun kitaplardan keyif alamıyorsun düşük puanlardan bunu anladım.İstediğin aradığın kitabı bulamıyor gibisin.
ReplyDeleteSana bir sır vereyim: Şu ana kadar girdiğim yorumlar önceden Vikitap veya 1000kitap'a girdiğim yorumlar, yani oradaki yorumlarımı buraya topluyorum :D Sadece Hoyt'un Maiden Lane serisinin ilk 2 kitabının yorumunu da buraya ekleyeceğim. Sonrakiler şu sıralar okuduğum kitaplar üzerine olacak. Ve şimdiki yorumlarım daha pozitif olacak söz :D
Deletehımm okumasak da olurmuş piku :)
ReplyDeleteYazarı oldukça severim ama bu serisi bana pek hitap etmedi :D
Delete