Cemiyet kurallarına baş kaldıran Beatrice Conner, iffetli bir genç kızın gitmemesi gereken mekanlarda bulunarak özgürlüğünü kısıtlayan prangalardan kurtulmaya çalışmaktadır. Ağabeyinin en yakın arkadaşı Leinster Dükü Sean O’Sullivan, namıdiğer İspiyoncu Dük, gittiği her yerde karşısına çıkmaya başlayıncaya kadar hayatını bu ufak tefek kaçışlarla renklendirmektedir.
Geçmişe olan kırgınlığını uslanmaz, hovarda ve serserilik maskesi ardına saklayan bir adam...
Gizemli, hayatı hafife alan, serseri bir adam olan Sran O’Sullivan’ın Asil Korsanlar’a katılmasına ve Majesterilerinden aldığı unvana rağmen, tek bildiği yaşam tarzı Londra’nın batakhaneleri ve denizlerdir. Gittiği berbat mekanlarda en yakın arkadaşının kız kardeşiyle karşılaşmaya başladığında dış kabuğunun altında saklanan duyarlı adam ortaya çıkar.
Geçmişe yapılan yolculuk...
İrlanda’ya bir daha dönmemeye yemin etmiş olan genç adam, bu yemini bozması gerektiğinde geçmişle son hesaplaşması için gerekli olan her önlemi almıştır.
Tek şey hariç… Korumaya takıntılı olduğu be bütün zaaflarını ortaya çıkartan Beatrice Conner’in son yaptığı davranışla bu yolculuk, genç kıza duyduğu tutku ve geçmişe olan nefret arasında sıkışıp kalacaktır. İkisini de içinden çıkılması güç bir duruma düşüren olayların mimarı olan Yeraltı Cadısı’na vereceği dersi hayatı boyunca unutmamasını sağlayacak olan genç adam, aynı zamanda kendi tutkusunun da dizginlenemez olduğunu öğrenmek üzeredir.
(Tanıtım Bülteninden)
****************************
Bu sene Rita Hunter, Bahar Kokusu ile gözümden düşmüştü. Sebebi baş erkek karakterin birbirinden aşağılık hareketleriydi. Bu kitaptan da nefret etmemin sebebi bir farkla benzer durumla karşılaşmam oldu. O da kadın karakterin tiksindiriciliği idi.
İsmi Beatrice olan bu gıcık şahısı serinin 2. kitabı olan Aşka Tutsak'ta görmüştük ilk kez. Geçen kitapta sadece Sean'ı sinir etmesinden başka bir özelliğini görmediğimiz bu arkadaş, kendi kitabında da aynı davranışlarına devam ediyor ve her sayfada sizi kendisinden daha da irrite etmeye yemin etmiş bir şekilde işkencelerine doymuyor.
Sean-Beatrice sahneleri ne kadar romantik ve komik bir şekilde gösterilmeye çalışılsa da çok başarısız olmuş. Her Türk romantik kitabının klişesi olan "sürekli laf sokma, birbirlerini sözde tanıyıp aşık olma" durumu bu kitapta da mevcuttu. Ben o kadar sayfa boyunca bir kez olsun birbirlerini tanıma adına bir şey yaptıklarını görmedim.
BUNDAN SONRASI SPOILER!!!
En sinir olduğum kısımsa Beatrice'in şımarıklığından fazlasıyla bıkan kişilerin o kadar kıza ve çevresine söylenmesine rağmen onu daha da kötü şeyler yapması için teşvik etmeleri oldu. Bu konuda en sert kişi olan abisi bile en sonda "Amaaaan, ne olacak canım. Nasıl olsa zıvanadan bir de ben çıkarayım seni ama acısını herkesin yaptığı gibi senden çıkartayım." demesiyle iyice tüy dikti kitaba.
Heee, bir Cabir denen arkadaş var. Serinin sadece ilk kitabıyla alakası olan bir karakter kendisi. Fakat ne hikmetse bu kitaba girmesi için hiç sebebi yokken ona da anlamsız bir aşk hikayesi yazalım denmiş. Aslında neden belli, 380 sayfadan aşağısı hiçbir Türk yazarı asla kesmiyor. İlle 450 sayfadan fazla yazacaklar bir aşk hikayesini. Bunu da Sean-Beatrice ile sağlayamayacağını anlamış olacak ki hiç kimsenin merak dahi etmediği bir karaktere de aşk uydurayım demiş. Dürüst olacağım, Cabir'in aşk hayatı umurumda değildi ve o sayfaları hiç okumadım. Bu yüzden 100 sayfaya yakın garanti atlayarak okumuşumdur. Bir de sırf Beatrice'in olduğu sayfaları da sadece gözden geçirmiş olsam, kitabın yarısını okumadım gibi bir şey olmuş.
Bu kitapla beraber artık şunu kesin olarak söyleyebilirim: Bu kadın kesinlikle hikayelerini dramatik şekilde yazmalı. Yazar her kitabında iki kısımla karşımıza çıkar. Biri dram, öbürü de komedi. Her kitabında dramı nereden sağlayacağını çok güzel buluyor ve bunu harika bir şekilde ilerletiyor. En iyisini de en çok eleştirdiğim kitabında yani bunda sunmuş. Zaten kitabı okutturan kısımlar Sean'dan ve onun acılı geçmişinden geldi. O kısımlardaki çaresizliği, üzüntüsü, nefretine rağmen duyduğu bağışlama isteği okuyucuya çok güzel aktarılmış.
Hatta onunkine yakın bir acıyı Amelia isimli bir kadın çekiyor. (Kim olduğunu spoiler olmasın diye söylemeyeceğim.) Keşke yazar bu Sean-Amelia ikilisinden kitabı çıkarsaymış. Çünkü Amelia, Beatrice'in aksine daha aklı başında biriydi ve bana saçma gelecek hiçbir harekette bulunmadı. Ortak sayılabilecek bir geçmiş ve birbirine yakın tavırlarıyla ikili harika bir çift olurlarmış. Ama yazar yine Türk klişesini konuşturarak, güzelim karakteri sırf ufak bir yanlış anlamadan ve Beatrice'e yaptığı şeyden (ki o cücük bunu sonuna kadar hak ediyordu) dolayı kötü biri olarak lanse edilmesini tercih etmiş.
Neyse, gelelim beğenmediğim kısmına. Dediğim gibi, dramda çok iyi olmasına rağmen komedi kısmında bir türlü istediğimi veremiyor. Komedi sadece karakterlerin birbirlerine laf sokmasından oluşuyor ve çok fazla Julie Garwood esintisi mevcut. Garwood da komedi niyetine bir şeyler karalar ama komik olmasını geçtim, yüzüme ufak bir gülümse bile konduramıyor. Bizim yazara dönersem, bir an önce o kısımları bırakıp dram ağırlıklı yazarsa çok iyi olacağını düşünüyorum.
Gönül isterdi seri güzel bir şekilde sonlansın ama ne yazık ki yazarın en zayıf eseri bu olmuş. Diğer karakterlere oranla sıfır gelişim ve sorumluluk gösteren Beatrice için sonunda evli-mutlu-çocuklu denmiş ama bu kız yıllar sonra kesin "Sean bana istediğim heyecanı ve özgürlüğü sağlamıyor" diye bunalımlara girip, sonra da serserinin biriyle uzaklara kaçmıştır.
Türk yazanlardan hiç historical okumadım, sanırım biraz ön yargılıyım :((
YanıtlaSilKarakterlerin davranışları açısından günümüzde geçen romantik kitaplardan bir farkı olmuyor. Ama mekan tasvirleri, dönemi anlatma konusunda iyiler diye düşünüyorum. Gerçi benim okuduğum yazarlar Jennifer ve Rita Hunter'dan ibaret.
Sillisteye almıyom o zamaaaan :)
YanıtlaSilBı kitabı pekala es geçebiliriz 😀
Sil