Penelope Featherington en yakın arkadaşının ağabeyine aşık olmuştur. Ömrünün yarısı onu uzaktan izleyerek geçiren Penelope, onun hakkındaki her şeyi bildiğini düşünmektedir, ta ki en gizli sırrını öğrenip aslında genç adamı hiç tanımadığının farkına varana dek.
Colin Bridgerton tutkuları ve unvanları yüzünden içten içe ağabeylerini kıskanan, Leydi Whistledown'ın Cemiyet Gazetesi'nden ne kadar yakışıklı olduğuna dair yaptığı yorumlar dışında dünya üzerinde kalıcı hiçbir şey bırakamadığından şikayet eden gözde bir bekardır. Hayatın sıradanlığından yorgun düşmemek ve annesinin evlilik konusundaki ısrarlarından kurtulmak adına sık sık ülke dışına seyahatler yapmaktadır. Fakat bu kez Londra'ya geri döndüğünde hayatında bir şeylerin değişmiş olduğunu keşfeder - özellikle de Penelope Featherington'un! Penelope'nin de kendine sakladığı bir sırrı vardır. Colin bu sırrı öğrendiğinde bunu bir tehdit olarak mı görecektir, yoksa bu sır ne olursa olsun mutlu sonu etkileyemeyecek midir?
*******************************
Öncelikle kitabı okumamın sebebinin karakterleri özlemiş olduğumu düşünüyorsanız yanılıyorsunuz, zira dizisi ufak sevgimi de yok etti. Kitabı bazı bilgileri gözden geçirmek için okudum. Allah'ım bu kitabın vasat ve kötü olduğunu söylüyorlardı da inanmıyordum ama tekrar okuma ile o yorumlara hak veriyorum şimdi. Nereden başlasam acaba?
En iyisi başroller ile başlamak olacak. 10 sene kadar önceki okumamda Colin'nin değişen ruh hali beni pek etkilememişti, göründüğünden farklı biri olduğu ilk kitaptan beri belliydi. Şen şakrak, laf cambazı, anlayışlı ve sakin Colin abisi Anthony denen ekşi surat kadar olmasa da aslında oldukça kıskanç, bencil, öfkeli, aklı bir karış havada, hayatta bir amacı olmayan ve bu amaçsızlığın içini yiyip bitirmesiyle oldukça antipatik bir kişiliğe sahip biridir. Kısacası herkesin ayılıp bayıldığı Colin aslında bomboş bir insandı, okuyucu bu gerçeğe geç uyandığı için büyük şok yaşadı ve kitabı beğenmedi.
İkinci okumada da duygularım değişmedi ama başka bir şeyin farkına varmamı sağladı. Kitabın en büyük sorunu Colin'nin değişen ruh hali değildi, Penelope'ye hissettiği "aşk"tı. Önceki kitaptaki büyük gafını saymazsak Colin Penelope'yi arkadaşı olarak dahi görmemiştir. Sahi, bunların yakın arkadaşlar olduğunu nereden çıkardık? A, doğru, Quinn yine yazdığı kurguyu unuttuğu için birbirlerini sadece danstan dansa gören 2 karakteri kanka moduna soktu serinin 2-4 arası kitaplarında.
Biz olmayan aşka dönelim. Dediğim gibi Penelope'nin fiziksel olarak nasıl göründüğünü bilmeyen Colin birden aydınlanma yaşıyor. Penelope aslında oldukça güzel, dünyanın en akıllı kadını oluyor birden. Penelope'nin malum sırrı ortaya çıkınca kızımız birden korunmaya muhtaç birine dönüşüyor ve ani kararla evlenmeye karar veriyor. Ona sorsak sebebi kızın üzüntüsünün içinde güzel duygular uyandırmaya başlamasıdır (saygı duyduğu birine dönüşmesi anlamında söyledim) Aradan bazı olaylar geçtikten sonra Colin anlıyor ki Penelope onun başaramadıklarını başardığı içinve dünyadaki amacını bulmasından ötürü ondan nefret ediyor. En sonda bu nefret ve Penelope'yi korumak istediğini söylese de aslında delicesine acıdığından bu duyguları aşk olarak nitelendiriyor. Offf serinin ilk 4 kitabındaki hangi erkek daha leş düşüncelere sahip karar veremedim. Hepsi de al birini, vur ötekine diyebileceğim çirkinliklere sahip.
Penelope'ye gelirsem tekrar okumada Sophie için ne hissettiysem Penelope için de aynısını hissettim yani düşüncelerimde olumlu kalmaya devam ettiler. Üstte yazdığım gibi Penelope çekimserliğine rağmen oldukça güçlü, aklı başında, çevresindeki delilere katlanma gücü yüksek sevimli bir hanım.
Kitabın kötü yanlarından biri de Daphne denen alığın yine aynı hareketlerde bulunmaya devam etmesidir. Hatırladığım kadarıyla Colin ile şöyle bir diyalog geçiyor aralarında.
D: Daphne, C: Colin
C: Daphne, sana sormam gereken bir şey var. Aşık olduğunu nasıl anladın? Bir insan aşık olduğunu nasıl bilir?
D: Hiçbir fikrim yok! Ne bileyim ben böyle şeyleri!
C: Ama Simon ile evlisin, onu seviyorsun.
D: Gerçekten bilmiyorum. Gerçi ben her zaman alıkça dolaşırım, hiçbir şey bilmem ve öğrenmek için de uğraşmam. Bana söylenenlere göre aşk seni olduğundan farklı biri yapmaz. Benedict tersini düşünse de o şekilde gitmiyor aşk, anlarsın ya o aramızdaki en salak olanı.
C: Ben eve gitsem iyi olacak D.
D: Lütfen, seni cahilliğimle kafanı karıştırmayı daha çok istiyorum! Dediğim gibi hiç düşünmedim, kocam da benim gibi kalın kafalı olduğu için onun da aşk duyup duymadığından emin değilim.
C: Bence git sor ona.
D: Neden? (Allah'ım bu kız inanılmaz bir şekilde daha da salaklaşıyor)
C: Daphne, ben cidden eve gideyim. Colin o sırada içinden: "Senin gibi bir embesile bu soruları sorduğum için Allah beni kahretsin!" diye söylenmektedir.
Gerçekten üç aşağı beş yukarı böyle bir muhabbet var kitapta. Yazar sonrasında toparlamaya çalışsa da iyice batırmıştır bu sohbeti.
Şimdi asıl felakete geliyorum arkadaşlar. Bu Violet denen anne kılıklı evlat pazarlamacısı var ya, 11 Nisan 1800 bilmem kaçta doğmuş. Yani kendisi bir koç burcu, yani ben bu çirkefle aynı burca sahibim! HAYIR HAYIIIIIIR HAYIIIIIIIIIIIIIIIIR!!!!!!! Koç burçlarının biraz egoist ve kavgacı oldukları söylense de oldukça yetenekli, girişken, arkadaş canlısı, ortamların aranan kişisi olarak bilinir. Koç burcu ünlüler diye aratırsanız ne cevherler olduğunu görürsünüz. Ama bu Violet denen pitbull kafalı hiçbir şekilde koç burcu değil, başka bir burca da mensup değil! Olsa olsa kendisi hamamböceği burcunun özelliklerini taşır. Üff Quinn, Allah senin cezanı vermesin, ne diye böyle bir karakter yazdın ki!
Penelope de 8 Nisan doğumlu bir koç burcu ama ona laf ediyor muyum? En azından zeki olduğunu biliyoruz.
Güzel bir kitap olacakken Colin'in mide bulandırıcı davranışları yüzünden rezil bir şeye dönüşmüştür.
Ben bu serinin ilk kitabını da sevmemiştim zaten. İyi ki devam etmemişim dedim yorumunu okuyunca :)
YanıtlaSilİlk kitap en kötüsüydü zaten. Daphne'nin masum ayağına yaptığı hinlikleri hatırladıkça cinlerim tepeme çıkıyor :D
Sil